
Ne kadar can sıkıcı gözükse de polis tarafından öldürülmek Brezilya sokaklarında sıradan bir olaydır. Ne kadar sıradan bir olay olduğunu görmemi sağlayan ise "José Padilha" tarafından 2002 yılında çekilen belgesel film “Ônibus 174” oldu. Rio de Janerio’da bilinmeyen(!) bir nedenle 174 numaralı otobüsü kaçıran “Sandro do Nascimento” olayı TV başında canlı olarak izleyen binlerce insanın gözleri önünde yakalanıp polis aracına bindirildikten sonra boğularak öldürüldü. Daha açık söylemek gerekirse infaz edildi… Peki, Sandro neden kaçırmıştı 174 numaralı otobüsü? 90 yıllardan güzümüze kadar binlerce sokak çocuğunu öldüren ve bilinmeyen yerlere gömen Ölüm Mangaları hareketi, "Candelaria Katliamı’nda" arkadaşlarını öldürülmüş, bir gün sıranın kendisine geleceğini bildiğinden olayı bütün dünyaya duyurmak istemişti. Kimse, Sandro’nun dikkat çekmek istediği katliamları görmediği gibi canından da oldu… 
Adaleti kendince yorumlayan ve ceza müessesesini kendi yürütmeye çalışan insanların görmezden geldiği şey insanların dünyaya suçlu olarak gelmediği, içinde bulundukları sosyo-kültürel ortamın onları suça teşvik ettiğidir. Sosyal psikolojinin bu konu üzerinde yaptığı araştırmalarda bunu açıkca ortaya koymaktadır. Yani suç işleyen insanlar rehabilite edilebilirler, topluma kazandırılabilirler. Oysaki kimilerine göre kangren olan organ kesilmez ise vücudun tamamına yayılacak ve ölüm kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle toplumsal bir temizlik şarttır. Yani insanları ya hapishanelere tıkacaksınız, ya da en basiti öldüreceksiniz.İşte alttaki iki filmin çıkış noktası bu oldu.2003 yılında "José Henrique Fonseca" tarafından çekilen “Homem do Ano, O” ise Ölüm Mangaları denen oluşumun nasıl ortaya çıktığını ve halk tarafından neden desteklendiğini anlamamı sağlayan filmdir. Filmin kahramanı “Máiquel” istemeden işlediği bir cinayetin ardından zenginlerin mali desteğini arkasına alarak sokaklarda yaşayan tehlikeli insanları öldüren bir gurubun başı olur. Polis olayların içindedir ve Máiquel’in ölüm mangasını desteklemektedir. Film Brezilya’da yaşanan gerçeklerin beyaz perdeye birebir aktarımıdır.

Hector Babenco 2003 yılında çektiği ve “Carandiru Katliamı” olarak bilinen gerçek bir olaydan esinlendiği “Carandiru” filminde ise Brezilya hapishanelerinde yaşananlara dikkat çekti. Mahkûmlar arasında yaşanan ufak bir sürtüşmenin akabinde çıkan isyan neticesinde olay yerine gelen polis, isyanı sonlandıran ve silahlarını atıp beyaz bayrak gösteren mahkûmlardan 111 tanesini öldürdü. Bu ölümler mecburiyetten yapılan bir baskın neticesinde değil bilinçli olarak yapılan bir cinayetin ürünüdür. Bu gün bütün o ölümleri cinayet olarak adlandırıp, olaya katliam denmesinin sebebi hapishane çalışanlarından "Drazio Varella’nın" olay sonrası hatıralarını kaleme aldığı "Carandiru İstasyonu" isimli kitapta anlattıklarıdır. Film bu kitabın sinema uyarlamasıdır zaten.

Bütün bu filmler birbirinden bağımsız gibi gözükse de tek parçası eksik bir puzzle’ın tamamıdır aslında. Eksik parça olayların polis gözünden anlatıldığı parçaydı hiç şüphesiz. Ve puzzle tamamlandı; Tropa de Elite…
Tropa de Elite kirlenmiş polislere ve sokaktaki çetelere savaş açan çok özel bir polis biriminin yaşadıklarını anlatıyor. Bu birim özel eğitimler alıyor ve suçlu olarak gördükleri herkesi öldürme hakkına sahipler. Karşılarında ki polis bile olsa…Filmi ilginç kılan hiç şüphesiz bütün bu filmlerin aksine olaya başka bir açıdan, polislerin gözünden bakıyor oluşu. Bu aktarım elbette ki yaşananları haklı çıkarma amaçlı değil, olayların temel nedenine daha sağlıklı bakılabilmesi amaçlıdır.
Sinema bir toplumun negatif değerlerini pozitif anlamda değiştirme kabiliyetine sahip hiç şüphesiz.Brezilya'da yaşayan sinema insanlarıda bu bilinçle birbirinden değerli filmler çekiyorlar.Bu nedenle puzzle tamamlanmış olsa bile söyleyecek sözleri olduğu müddetçe yeni filmler çekmeye,içinde bulundukları topluma mesaj vermeye devam edeceklerdir... Hepsine saygılarımı yolluyorum...

1 yorum:
Ellerine saglık,Brezilya ve Brezilya sinemasını üzerine çok güzel bir yazı..
Yorum Gönder